John Verdon,
“Aklından Bir Sayı Tut” kitabındaki baş karakter ile kendi hayatı arasında
bağlantıların olduğunu söylüyor. Doğduğu yer, okuduğu üniversite, emekli
olduktan sonra taşındığı yerin özelliklerinin ve hatta karakterin (Dave Gurney)
bazı düşüncelerinin bile kendisiyle aynı olduğunu söylüyor. 1 Ocak 1942 doğumlu
John Verdon, 68 yaşında ilk kitabı olan “Think Of a Number”ı yazdıktan sonra
seri niteliğinde 3 kitap daha yazmıştır.
2010 yılında
basılan bu kitabın arka yüzü de, aynı kitabın kapağı gibi oldukça merak
uyandırıcı ve iddialı. Kitabın arka yüzündeki yazı ise şöyle;
Mark
Mellery, posta kutusuna bırakılmış imzasız bir mektup alır. Mektupta şöyle
yazmaktadır:
“Aklından bir sayı tut – 1 ila 1000 arasında herhangi bir sayı.”
Mellery öylesine 658 sayısını tutar. Not şöyle devam etmektedir: “Sırlarını
nasıl bildiğimi göreceksin. Küçük zarfı aç.”
“Aldıklarını geri vereceksin
Vermiş olduklarını aldığın zaman
Biliyorum ne düşündüğünü,
Ne zaman uyuduğunu,
Nereye gittiğini,
Nereye gideceğini.
Seninle bir randevumuz var,
Bay 658.”
Kitabın arka
kapağındaki bu yazı bende gerçekten büyük bir merak uyandırmıştı.” Gerçekten
bir kişinin yüzünü bile görmeden, tuttuğu sayıyı bilmek mümkün olabilir
mi?”sorusuyla aldım kitabı ve okumaya başladım.
Hikaye,
emekli bir dedektif olan Dave Gurney’in yıllar sonra lise arkadaşından gelen
bir telefonla kendisinden yardım istemesiyle başlıyor. Mark Mellery’nin aldığı
mektubun, devamında gelen anlamsız şiirin ve 658 sayısının cazibesiyle,
dedektifliğe geri dönmeyi düşünmeyen Gurney, bir anda bu gizemli hikayenin
içinde buluyor kendisini. Mark Mellery’nin öldürülmesiyle işler kızışıyor ve
iş, artık cinayet vakasına dönüşüyor.
Siz de
kitabı okurken Gurney gibi, Mellery’nin öldürüldüğü yerde bulunan (bulunması
istenen) delillerin ve Mellery’e gelen diğer anlamsız şiirlerden bir anlam
çıkarmaya çalışırken zamanınızın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Benim gibi
betimleme okumaktan çok, zekice diyaloglar okumayı sevenler için kitap bire
bir. “Anlamsız” şiirler de bir o kadar zekice yazılmış ve kitabın devamında o
şiirlerin her birinin bir anlamı olduğu anlaşılıyor.
Kitapta “Her
başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır.” Sözünü ispatlayan durumlar da
var. Gurney, cinayet(ler)de çözemediği olayları, eşine anlattığında eşi hemen
olayı çözüveriyor. Bu yüzden Gurney’in eşi Madeleine’den şüphelenmek de zor
olmuyor.
İlk bakışta
anlamsız görünen cinayetler de sebebini öğrenince o kadar da anlamsız gelmiyor.
Yazar, bu kadar cinayeti gerçekten mantıklı bir sebebe dayandırmış. O yüzden
“Boşu boşuna okudum şu kitabı.” düşüncesine kapılmıyorsunuz.
Fakat,
muhtemelen yazarın ilk kitabı olmasındandır ki ilk 420 sayfa gayet iyi
anlatılmışken maalesef son 55 sayfa da bir hayal kırıklığı oluyor. Başından
beri çok zeki olarak gösterilen dedektif Gurney, okuyucunun bile kolaylıkla
anlayabileceği bir tuzağa düşüyor ve hem kendisini, hem de bir polis memurunun
hayatını tehlikeye atıyor.
“Mahşer günü geldi, başka söze ne
gerek
Dermott, gözünü dört aç, Gurney sen
de acele et
Temizlikçi geliyor, tik-tok-tik”
Dörtlüğünden
sonra birisinin temizlik dolabından bahsetmesi; okuyucunun aklına hemen bu
şiiri getiriyor, fakat Gurney gibi aşırı zeki bir adam bu şiiri aklına
getiremeyip tuzağa düşüyor.
O kadar
cinayet çözmüş dedektif Gurney, bu katili bulamıyor; katil, Gurney’i öldürmek
için kimliğini açığa çıkardığında dedektifimiz olaya ancak uyanıyor. Ve
Gurney’in katilin tuzağına düşmesi, ilk 420 sayfada anlatılan “Dedektif çok
zeki.” Düşüncesini yerle bir ediyor.
Son 55
sayfadaki acemi hataları göz ardı edersek polisiye türü sevenler, bu romanı
okumadan önce “Ben hemen katilin kim olduğunu anlarım.” Düşüncesiyle kitaba
başlayabilir ve sonra nasıl yanıldığını büyük bir keyifle okuyabilirsiniz.